Ülkemizde diziler TV’ler için can simidi durumundadır. Bunun en büyük sebeplerinden biri de neredeyse bağımlılık seviyesine gelen dizi izleme oranlarıdır.
TV programlarının izlenme oranları ve sıklığıyla ilgili yapılan istatistiklere baktığımızda da yüzde 86 ile ‘‘yerli diziler’’ ön sırada yer alıyor.
Neredeyse her güne bir dizi sığdırıyoruz. Yani her günün belli bir dizisi vardır. Akşamlarımızda bir boşluk bırakmamacasına, her akşam bir diziye kitleniyoruz.
Hal böyle olunca medya baronları da TV’lerde her gün bir diziyi piyasaya sunmaktalar. Ve daha çok izlenmek, reyting rekorları kırmak için de bu dizilerde her türlü gayri ahlaki ve gayri İslami görüntüye yer veriyorlar. Ve toplum olarak da bu tür dizilere hipnotize olmuşçasına izliyoruz.
Belki de ekranlara bu tür gayri ahlaki görüntülerin bu kadar pervasızca ve sıklıkla yansıtılmasının bir sebebi de yukarıda bahsettiğim konudur. Malum bu işler arz talep meselesi… Yani toplum dönüştürüldü. Yani eskiden ekranlara gayri İslami bir görüntü çıktığı vakit, kanalı değiştiren ya da yüzünü kapatan toplum, maalesef bugün öyle bir dönüştürülmüş durumda ki artık o müstehcen görüntüler ailecek izlenir hale geldi. Evet, durum acı ama kabul edelim ki durum böyle.
Ekranlara yansıtılan görüntüler ve toplumumuzun TV izleme oranlarını göz önüne aldığımızda, toplumumuzun TV ekranlarına teslim olduğunu çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz.
Özellikle çocuklar ve gençler bu ekranların ‘‘sihirli’’ dünyasına daha çabuk kapılabiliyorlar. Bulundukları çağın psikolojik, ruhsal, zihinsel ve hazırbulunuşluk seviyeleri buna daha müsait. Yani ekranların en büyük mağdurları genç nesillerdir.
Gençler arasında yaygın bir şekilde görülen; dizi ‘‘kahramanlarının’’ hareketlerinin taklit edilmesi, onlar gibi giyinip bazen de onların kullandığı bir ifadeyi sık sık kullanmaları, hatta ve hatta bir dizi de sembolleşen bir işaretin duvarlara yazılması ve kıyafetlere basılması bunun en bariz örnekleridir.
Dizilerde bazen açık açık bazen de alttan alttan gayri İslami hayatın özendirilmesi, uyuşturucunun, kadına şiddetin teşvik edilmesi ve daha sayabileceğimiz belki onlarca gayri ahlaki ve İslami davranışlar, toplumun temeline dinamit gibi döşeniyor.
Bu durum toplumda kişilik bölünmesine sebebiyet verdiği gibi, kişilik erozyonuna da sebebiyet vererek toplumu deforme ediyor. Aynı zamanda aile hayatına büyük zarar veren ve aile içi insanlık dışı ilişkilerin sık sık işlenmesi de nice ailenin yıkılmasına sebebiyet vermekte ve paranoyak bir toplum oluşturmaktadır.
Bu tür durumlardan dolayı RTÜK’e şikâyet yağmasına rağmen eğer bir şeyler yapılamıyor/ yapılmıyorsa, elbette ki bizim de kendimizin yapabileceği bir şeyler vardır.
Bunun en iyi yolu da yeni ile savaşmak yerine yeniyi ıslah etmektir. Kanallar arası geçiş yaparken veya TV izlerken kanal konusunda daha seçici olabiliriz. Bu anlamda evimizdeki TV’de gereksiz, daha doğrusu gayri İslami yayın yapan kanalları silmekle işe başlamalıyız. Ve en önemlisi de aile içi bağlarımızı muhafaza etmek adına ailemizle zaman geçirmeli ve tüm aile fertlerinin iştirak edeceği bir kültürel sohbetimiz olmalıdır.
Her akşamımızı TV dizilerine işgal ettireceğimize sıla-i rahim yapabilir, akşamlarımızı; eski misafirliklerin tadında, demli bir çay eşliğinde dost ve ahbaplarımıza ayırabiliriz.