Bilmediğini bilmek, bilgelik ve alçakgönüllülük gerektirir. Eğer kişiler bilgilerinin sınırlarını tanırsa genellikle yeni fikirlere ve bakış açılarına açık, daha fazlasını öğrenmeye hevesli olabilirler. Bir şeyi bilmediğini kabul etmek, bilgi ve beceriyi artırmak için zihinde yer olduğu anlamına gelecektir. Ancak bunu kabul etmek özellikle uzmanlığa ve bilgiye çok fazla değer veren kültürlerde zordur.
Bilmediğini kabul etmek yanlış varsayımlarda bulunarak yanlış anlamalara ve hatalara yol açabilecek sonuçlara atılmaktan kişiyi korur. Halk arasında “cahil cesareti” denilen bilip bilmediğini fazla düşünmeden eylemde bulunmamak hem o bireyi hem de maruz kalan toplumu koruyacaktır. Bu durum sınırların farkında olmak demektir. Böylece bireylerin alçak gönüllülükle, ısrarcı olmadan yeni durumları öğrenmeye ve gelişmeye hazır, meraklı ve açık fikirli olduklarını gösterir.
Konuya eğitim açısından bakılacak olursa, genellikle sorulan bir sorunun cevabını bilmemenin kabul edilemez olduğu sınav merkezli eğitimden bahsederiz. Ayrıca biliyor olduğunu zannetmek bazen öğrencilerde öğrenme uyuşukluğuna da neden olabilir. Bireyler genellikle biliyorum dediğinde düşünmeyi bırakır, düşünmeye devam “Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp” diyen Anadolu kültürü soru sorabilmenin önemini vurgulaması açısından anlamlıdır. Günümüz eğitimindeki gibi, soru sorabilen değil de sadece bilenin onore edilmesi yeterli değildir. Kanaatimizce fikirlerin ne kadar doğru olduğuyla ilgilenmek yerine; daha çok yaratıcı çabalarla, farklı bakış açılarını geliştiren bir eğitim uygulaması bireyin değişim ve gelişimine katkı sağlayacaktır.
“Bilmemenin Sevinci” (JONK) olarak tanımladığı çalışmayı yürüten öğretim görevlisi ve yazar Marcelo Staricoff eğitimde “Bilmeme korkusunu ortadan kaldırın, onun yerine öğrenme ve bilmeyi isteme coşkusunu koyun.” önerisinde bulunur. Ona göre bilmenin erdemleri çok abartılmaktadır. Bilinmeyen bir şey için yapılması gereken zaten bilinen bir şey için yanıt bulmaktan çok daha değerlidir. Soruyu sorup cevap beklemenin alternatifi olarak soru sorabilen insanlar yetiştirmekle ilgili çalışma yürütür. Çalışmada öğrencilerin ne düşündükleri hakkında ne kadar çok soru sorulursa o kadar çok düşündükleri ve kendi düşünceleriyle ilgilenmeye başladıklarını fark eder. Daha fazla soru sorup, soruların cevabı için daha fazla denemeler yaptıkları ve daha fazla eğitim- öğretime dahil olduklarını fark etmiştir.
Sonuç olarak, bilmediğini bilmek yaşam boyu sürecek bir öğrenme sevgisi geliştirir. Bilmemek bir kayıp olarak algılanmamalıdır. Bu nokta da Nelson Mandela'nın ünlü sözü konu açısından önemli olabilir. O “Ben hiçbir zaman kaybetmem. Ya kazanırım ya da ders alır, öğrenirim.” diyerek insan için bitmeyen bir öğrenme sürecine vurgu yapar.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
-Dakers, J. R. (2014). Technological literacy as a creative process of becoming others. J. R. Dakers (Ed.), New Frontiers in Technological Literacy: Breaking with the Past. New York, Ny: Palgrave Macmillan Publishing Erişim:10. Nisan 2023
-Staricoff, M. (2022). The Joy of Not Knowing: a conversation with Marcelo Staricoff https://blog-optimus--education-com.translate.goog/joy-not-knowing-conversation-marcelo-staricoff?_x_tr_sl=en&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=sc Erişim:11 Nisan 2023