Eskişehir Uzlaştırmacılar Derneği olarak Adalet Bakanlığı tarafından verilen “Uzlaştırmacı Yenileme Eğitimleri”ne ev sahipliği yaptık.
Üç gün süren eğitimi,Bakanlık tarafından seçilen sahasında uzman akademisyenler verdi.
Ceza Hukuku’nu Ankara’dan gelen Doc.Dr.Dilaver Nişancı Bey verirken “uzlaştırmada İletişim” konusunu ise Anadolu Üniversitesi’nden Prof.Dr. Erhan Eroğlu Bey verdi.
Dilaver hocanın anlattıkları biz uzlaştırmacılarıilgilendirirken Erhan Eroğlu’nun anlattıkları ise bu yazımıokuyan herkesi ilgilendiriyor!
Şöyle ki cep telefonunun hayatımıza girdiği andan itibaren “iletişimin”bitme noktasına geldiği bir zamanda hocamızın anlattıkları kıymetliydi!
Düşündüm de söyledikleri sadece derste kalmamalıydı!
O sebeple bu hafta ki köşe yazıma misafir ettim kendisini!
Prod.Dr.Erhan Eroğlu hocamız 1989 yılında İletişim Fakültesine öğrenci olarak girdiği Anadolu Üniversitesinde bugün bir akademisyen.
Başarılı akademik geçmişi onu okuduğu fakülteye bir dönem dekan bile yaptı.
Kendisini ilk kez bu eğitimde sayesinde tanıdım ve dinledim. Kırk yıllık dost gibi ısındık birbirimize.
Ülkemizde vatansever,işini hakkıyla yapan böyle akademisyenlerin varlığı en büyük sermayemiz.
İletişim…Dört heceli bir kelime ama..!
Evde,caddede ve iş hayatında her zaman iletişim…
Prof.Dr.Erhan Eroğlu’nu, kendine has anlatma tekniği ve becerisiyle saatlerce dinledik ama hiç yorulmadık!
Dikkatleri toplamak için vücut dilini üst düzeyde kullanarak arasıra sağ elini kaldırıp baş parmağı ile orta parmağını kullanarak çıkarttığı ses ilgiyi üzerine çekmesinde etkili olduğunu belirtmeliyim.
Biraz hakkında araştırma yapınca gördüm ki, toplumun temel ihtiyacı olan iletişimde farklı konularda yaklaşık otuz iki çeşit eğitim veriyor.
Bu eğitimlerden bazıları :”Doğru anlamak, doğru anlatmak, ekip olabilmek üzerine, insan ilişkilerini doğru geliştirebilmek üzerine, iş hayatını doğru yönetilmek üzerine, zaman yönetimi üzerine ve özellikle zor insanlarla başa çıkmak” gibi başlıklarda yurdun dört bir yanında eğitimler veriyor.
Hatta bu satırları yazarken telefonla aradığımda İzmir’de uzlaştırmacılar eğitiminde olduğunu söyledi.
Hocamızderse başlarken iletişimi şöyle tanımladı.“İletişim insana özgü bir olgudur. İletişim, insanın ana rahmine düştüğü andan itibaren sahip olduğu en temel beceridir.” Diye tarif etti.
Konuşmasının bir bölümünde öyle bir benzetme yaptıki çok ilgimi çekti:“İletişim eğitimi, insanın kendi kendisini terbiye etme eğitimidir.Zaman su gibi geçiyor. On sene öncesine, on beş sene öncesine bakıyorum ve ne kadar çabuk geçmiş diyorum, ne çok şey değişmiş. Değişen, zaman değil aslında. Değişen tek şey benim algım. Otuzlu yaşlardayken de, yirmili yaşlara göre öyleymiş. Şimdi size önemli bir cümle söylemek istiyorum, zamanla ilgili derler ki, ‘insan ömrü tuvalet kâğıdı gibidir. Üzerindeki kâğıt azaldıkça, rulo çok hızlı döner.’ Allah’ın benim için takdir kıldığı son nefes anını bilmiyorum ama son sürat gidiyorum, herkes gibi. Ve ben bu sona hızla giderken, gerek özel yaşamımda, gerekse iş yaşamım da karşılaştığım insanlara söylediklerim, yaşattıklarım, htirdiklerim ile ilgili yapmam gereken, yaparken de iyi, doğru, kaliteli yapmam gereken iletişimin gereği gün geçtikçe artıyor.”
Sizcede öyle değil mi?
Doğru ve kaliteli bir iletişim konuşarak değil davranışlarla olur!
Evet…
Prof.Dr. Eroğlu, insanın öğrenmeyi bıraktığı gün yaşlanacağını ve mutlu olamayacağını, kasvetli bir hayat içerisinde yaşamlarını devam ettirmek zorunda olacaklarının altını çizdiği konuşmasının devamında:
“Yaşadığımız her ortamda, ister evde ister iş hayatımızda, yaşarken el üstünde tutulmayı başarabilmemiz gerekiyor. Bunu başarabilmemiz için de bizlerin sahip olduğu bir düşünce, bir tarz ve bir üslup var. Şairin dediği gibi ‘Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur.’ Yani bizler, evde, işte, her nerede olursak olalım bir derdimiz olmalıdır.
Bu sorgulama herkes için geçerli bir sorgulamadır. İşte doğru derdi bulabilmek için de insanın bir üslubu ve bir tarzı olmalıdır. Hayatın içerisinde iletişim becerilerimizi sürekli zedeliyoruz. Hayatta artık yabancılaşmış ve yalnızlaşmış insanlar çok fazla. Evlerin çatılarını kaldırsak üç kişilik bir ailede baba spor programı izlerken, anne yatak odasında dizi izliyor, çocuk ise odasında telefon başında. İnsanın ilk öncelikle kendisini terbiye etmesi gerekir. Nerede olursa olsun, eğer insanın iletişim ve ilişkilerinde bir sıkıntı varsa ilk önce kendisini düzeltmesi gerekir. Mazeretlerde ve başkalarında suçu aramamak gerekir. Çünkü kimse kimseyi düzeltemez. İnsanların sana davrandıklarından daha iyi onlara davranarak iletişim ve ilişkilerini geliştirebilirsiniz.”
Yine şu cümleleri çok düşündürücüydü Erhan hocamızın!
Yoğun geçen bir eğitimin ardından dadaşlar diyarında bir lokantaya girer :“Erzurum’da bir söz okumuştum. O sözü hiç unutmadım. Gece geç bir saat, yemek yiyorum. Tüm gün seminerdeydim, acıkmıştım. İlk lokmayı ağzıma attım, kafamı bir kaldırdım sözü gördüm; ‘Demir tava geldi ama kömür tükendi, akıl başa geldi ama ömür tükendi.’ Çok vurdu bu söz beni. Lokma boğazımda kaldı, zor yuttum, gerisini yiyemedim bile… Biz, böyle bir hayat yaşıyoruz. Dolayısıyla; el üstünde tutmak için illa ki ölmeye gerek yok. Kendimizi terbiye etmemiz gerekir. Hata yapacağız tabiî ki insanız.”
Sözlerine katılmamak mümkün değil.
Yazımızı hocamızın son zamanlarda toplumun genel yapısını yansıtan şu sözleri ile tamamlayalım:
“Çatışmanın olmadığı ilişki yok. Çatışmanın olmadığı karı- koca; çatışmanın olmadığı ana-baba- çocuk; çatışmanın olmadığı yönetici- çalışan ilişkisi yok. İki insan arasında iki şey varsa iletişimsizlik olmaz. Bir; ikisi de aynı anda sağır, kör ve dilsizdir ya da iki insan zihinsel engelli ise iletişimsizlik olmaz. Binlerce kere şükür, sağlıklıyız.”
Eğitimin sonunda arkadaşlarla konuştuğumuzda hepimizde ki ortak kanaat, Erhan hocanın söylediklerinin günümüzde anlamlı olduğuydu.
Salondan çıkıp çay bahçesinde çaylarımızı yudumlarken yaptığımız özel sohbette kendisine iletişim konusundaki bu güzel görüşlerini toplumla paylaşması gerektiğini,kendi ifadesiyle zamanın su gibi aktığı bir dönemde, söz uçar yazı kalır düşüncesinden hareketleköşe yazısı yazmasını teklif ettim.
Yüzüne yayılan tebessümle şu karşılığı verdi:“Şu sıralar seminerler ve eğitimler nedeniyle çokyoğunum Hüseyin Bey. Ama söz Eylül ayından itibaren Eskişehirdenhaber’de yazmaya başlayalım.” Cümleleri döküldü dudaklarından…
Bu müjdeyi sizlerle paylaşıyor yaşam boyunca güzel bir iletişim için 3 D formülünü asla unutmamanızı diliyorum.
Duygu-Düşünce-Davranış.